YÜREKTEN GELDİĞİ GİBİ

İSA AKGÜL YAZDI

Canlı ve diriliğin belirtisi nefes, öyle bir hızla yol
alıyor ki… Son durağın bitiş noktasına ulaşabilmek için tüm gücünü kullanarak,
belirlenen ritmin biraz üzerinde efor sarf ediyor hedefe ulaşmak için…

Nefesli hayatın geçen dilimine dalıp gittiğimizde, film
şeridi gibi izlediğimizde, yaşanılanları hatırlayıp tasniflediğimizde bu hızlı
akışı rahatlıkla görebiliyoruz yeniden yaşıyormuşuz gibi… Kopan her takvim
yaprağı, bugünden düne göç eden zaman demi, uzayın boşluğuna günlük gönderdiğimiz
kelimeler katarı, cümleler filosu; bizden yüklendikleri ile mazinin
derinliğine, bir daha gelmemek üzere gömülüp gidiyor tüm donanmışlıklarıyla. A’
dan Z’ye kadar, olumlu-olumsuz, doğru-yanlış, iyi- kötü, o gün yaşanmışlıkları
yüklenerek hayat deryasının en dip noktasına taht kuruyor rahatsız edilmemek
üzere…

‘Başlangıç’ ile ‘son ’arasındaki çizilen yolun etapları
bazen çakıllı, dikenli, bazen keçi yolu, tozlu topraklı, bazen de asfalt ve
duble. Tek düze değil. Dolambaçlı. Keskin virajlı. Dik yokuşlu. Sert inişli.
‘Hal’in mevsimine göre ıslak –kuru. Çamurlu-çamursuz. Güneşli- güneşsiz.
Buzlu-buzsuz. Sıcak-soğuk. Karanlık-aydınlık. Yol durumu ne olursa olsun, hayat
tekerleği, öyle ya da böyle dönmeye devam ediyor dimdik ayakta durabilme,
mücadelesini sürdürebilme ve ‘imtihan’ı kazanabilme azmiyle…

İnanıyorsanız (ki ben inanıyorum) ömür bir imtihan
yoludur. Sahip olduklarımız, kazandıklarımız, kaybettiklerimiz,
kavuştuklarımız, kavuşamadıklarımız, elde ettiklerimiz, yitirdiklerimiz,
biriktirdiklerimiz, harcadıklarımız, infak edip etmediklerimiz, değer
verdiklerimiz, canımızdan daha üstün gördüklerimiz ve daha niceleri, birer
imtihandır. İnsan, ‘sonlu hayat’ta iken ‘sonsuz hayat’ı usunda sabitlerse,
imtihanı kazanmaya odaklanır müjdeleri düşünerek. Kendisinin bulunduğu hayat
çizgisindeki noktanın, en üst seviyesinde yer alan noktalardan ziyade, en alt
noktalara bakar, değerlendirir, analiz yapar, bulunduğu noktadaki nimetleri
kavrar ki bu hal şükrü gerektirir. Sabır dostunu yanına almayı da unutmaz.

Sabır ve şükürle dost olmayan, maddenin kuşattığı yürek
israflıdır. Nasırlıdır. Nasırlı yüreklerin katreleri de nasırlıdır. Nefsin
tozlarını üfleyemeyen kalbe sahiptir. Hakikatin sırrına eremeyendir. Derinden
gelen, derine akan gözyaşlarını göremeyendir. Yüzeydedir ki daima silinmeye
mahkumdur.

Şükür; arı ve duru yüreğin sırrıdır. Pak ve ak kalbin
ziyasıdır. Nar ile narlaşan narlı sadrın yansımasıdır. Maşuku için görmeyen
gözün kandilidir. Lal olan dilin yüklü kelimeleridir. Dilin yüreğinden, yüreğin
diline dökülen nar taneli harflerin dökülmesidir. Sonsuz gök kuşağının gül
kokulu yolunda yol almaktır. Yürekleri yürek kılan duadır. Yüreklere yürekçe
yürümektir. Yandıkça kül olmanın değil, kul olmanın niyetidir. Karanlığın
hilalinde, aydınlığın nurunda Sahibine vuslatın adımıdır. İnsanlarının bir
birini ‘alet’ değil, ‘ayet’( apaçık bir delil) görmenin güneşidir.

Sabır; yüreğin güneşidir. Mehtabıdır. Yıldızıdır.
Toprağıdır. Ab-ı hayatıdır. Filizidir. Yemyeşil ovadır. Simsiyah labirenti
beyaza dönüştürendir. Bereketli rahmet damlasıdır. Şifalı kar’ın kristalidir.
Kirlenmeyen rengidir. Pas tutmayan öz maddesidir. Denizdeki baharıdır. Sessiz
konuşan lisanıdır. Gören gözüdür. Sisli kelimeleri sissiz, dağın sisini gül
kokulu kılandır. Yaralara merhemdir. Gözden düşen damlaların düştüğü yerdeki
sızısını yok edendir. Kuruyan hisleri canlandırandır. Tüm kirleri dünyanın
görünmeyen yüzüne bırakandır. Buzlanan yürekten sakat doğan kelimeleri, dua
dostuyla el ele verip, kalbin Sahibine aşkı pekiştirendir.

Nefesli yaşamdan nefessiz olana yol alırken, geçmiş
zamanın yanan yapraklarının küllerinden, yeni bir doğuş, yeni bir diriliş, yeni
bir filiz arzu edip bekliyor isek, her etapta yaşanılanlara karşı sabır
elbisesini giymek, verilen nimetleri düşünüp şükür etmek, hayr ve güzelliğin
olması için de dua ile her daim candan dost olmak gerekir.  Ne mutlu yürek yarasıyla dost olabilenlere.