Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Mehmet Burak Pir
YAZARIN TÜM YAZILARI

1.Dünya Savaşı’nda Gümüşhane ve Gümüşhane’nin Kurtuluşu

Burak Pir – Tarih Araştırmacısı

15 Şubat 2025 Cumartesi günü ilimiz Gümüşhane’nin düşman işgalinden kurtuluşunun 107. yıldönümünü kutlayacağız.

Yaklaşık 5 yıldır çeşitli mecralarda dile getirdiğim gibi, kurtuluşun 107. yılında da birkaç satır kaleme almanın gerekli olduğunu düşünmekteyim. Ayrıca yıllardır dile getirdiğim birkaç öneriyi de burada bir kez daha yetkililerin dikkatine sunmayı amaçlıyorum.

Birinci Dünya Savaşı’na Giden Süreç

Avrupalı devletler arasında süregelen ve 19. yüzyıl itibarıyla şiddetini daha da arttıran çeşitli siyasi ve iktisadi mücadeleler, uluslararası sistemin iplerini de sıkıca germeye başlamıştı. Bu mücadelelerin ana amacı Avrupa’da ve dolayısıyla Dünya’da hâkim bir güç haline gelmekti. İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Avrupalı birkaç devlet dünyanın çeşitli bölgelerini işgal ederek, işgal ettikleri bölgelerin yer altı ve yer üstü kaynaklarından sınırsız şekilde yararlandıkları bir sömürge sistemi kurmuşlardı. Siyasi birliğini sağlamlaştırmada geç kalan Almanya da sömürge yarışı pastasından büyük paylar kapmak için İngiltere ve Fransa ile amansız bir mücadeleye girişmiş ve bu mücadele İtilaf Bloğu ile İttifak Bloğu’nun oluşmalarına temel teşkil etmişti.

Osmanlı Devleti ise bu dönemde birçok devletle savaşa girmiş ve bu savaşlar sırasında birçok açıdan büyük ve telafi edilmesi oldukça zor olan kayıplar yaşamıştı. Son olarak 1912-13 yıllarında yaşanan Balkan Savaşları ile oldukça fazla toprak kaybı yaşanmış ve yüzbinlerce Türk ana yurtlarını bırakarak İstanbul’a ve Anadolu’nun çeşitli yerlerine göç etmek zorunda kalmıştı. Balkan Savaşları’nın getirdiği insani vahşet bir yana, bu savaşın Osmanlı Devleti’ne yaşattığı ekonomik bunalım da oldukça trajikti.

Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tahtının veliahdı arşidük Franz Ferdinand’ın Bosna gezisi sırasında Saraybosna şehrinde bir Sırp milliyetçisi tarafından düzenlenen suikast sonucunda öldürülmesi, uluslararası sistemin çoktan gergin olan iplerini kopma noktasına getirdi. Avrupa ülkelerinin birbirlerine peş peşe savaş ilanlarından sonra Ağustos 1914’ün ilk haftasında İngiltere ve Almanya karşı cephelerde birbirlerine savaş ilan etmiş vaziyettelerdi.

Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşına Girişi

Tüm bu gelişmeler yaşanırken Almanya Osmanlı Devleti’ni kendi saflarında savaşa çekmek istiyor, İngiltere ise Osmanlı Devleti’nin tarafsız kalmasını istiyordu. Osmanlı yönetimi ise 2 Ağustos 1914 yılında ilan ettiği genel seferberlik ile ordusunu savaşa hazırlamaya başlamıştı. Seferberliğin ilan edildiği gün Almanya ve Osmanlı Devleti arasında gizli bir ittifak anlaşmasının da imzalandığı gün olarak kayıtlara geçmiştir. Bu anlaşma neticesinde Alman savaş gemileri olan Goeben ve Breslau boğazlara sığınmış ve Osmanlı Devleti bu gemileri satın alarak isimlerini Yavuz ve Midilli olarak değiştirmiştir. 29-30 Ekim 1914 tarihinde Yavuz ve Midilli’nin başını çektiği Osmanlı donanması, Rusya’nın Sivastopol ve Odessa limanlarını bombalamıştır. Bu bombalama olayı sonrasında Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmesiyle Osmanlı Devleti resmen 1. Dünya Savaşı’na girmiştir.

Kafkas Cephesi’nin Açılışı ve Rus İşgali

Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girmesiyle çeşitli bölgelerde oluşacak birkaç cephe gibi Rus orduları ile Osmanlı ordusu arasında yaşanacak çatışmaların ana noktası olan Kafkas (Şark) Cephesi’de açılmış oldu. Azap ve Köprüköy gibi bölgelerde yaşanan ilk çatışmalar Osmanlı Ordusu’nun galibiyetiyle sonuçlansa da hızlı toparlanan Rus ordusu 16 Şubat 1916 tarihinde Erzurum’u işgal etmiştir.

Erzurum’dan ilerleyen Rus birlikleri Erzurum-Bayburt sınırında yer alan Kop Dağı sırtlarında Osmanlı ordusu tarafından durdurulur. Osmanlı ordusu Şubat-Temmuz 1916’da yaklaşık 5 ay boyunca Rus birliklerine karşı direnmeyi başarmışsa da özellikle Haziran 1916’da Rusların bir askeri kanadı Gümüşhane-Trabzon sınırının kuzeydoğu istikametine ilerlemeyi başarır. Kop Dağı sırtlarında direniş devam ederken Rusların böyle bir hamlede bulunması üzerine 18 Haziran 1916 günü Gümüşhane’de Vehip Paşa (Kaçı), Fevzi Paşa (Mareşal Fevzi Çakmak), Binbaşı Halit Bey (Halit Karsıalan-Deli Halit Paşa) ve Gümüşhane mutasarrıfı Abdülkadir Bey’in katıldığı bir toplantı yapılır. Bu toplantıda Rusların ilerlediği Trabzon kanadına saldırı yapılması planlansa da Rus birlikleri de farklı bir genel taarruz planı üzerinde çalışmaktadırlar. Ruslar sessizce planladıkları bu genel taarruzu bir gecede uygulamaya koyarlar ve Kop Direnişi aniden kırılır, Osmanlı birlikleri arasındaki düzen bozulur ve yaklaşık 2 gün içerisinde Bayburt ve Gümüşhane Rus işgaline uğrar.

Rus İşgalini Durdurmak İçin Gümüşhane’de Yapılan Müdafaa

Fakat Gümüşhane’nin 1. Dünya Savaşı açısından önemi bu zamana kadar hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır.

Düzeni bozulan Osmanlı birlikleri -Gümüşhane halkından eli silah tutanların da desteği ile- dağlara çekilmiş ve bir nevi gayrinizami harp düzenine geçmiştir. Edindiğimiz belgeleri incelediğimizde Osmanlı askerlerinin Gümüşhane’nin yüksek rakımlı dağlarında yer alan mağaralara veya köy içlerindeki dere yataklarına yerleşerek Rus birliklerine ani baskınlar verdiklerini ve Rusları Gümüşhane’de durdurduklarını rahatlıkla görebiliyoruz. Rus birliklerine karşı verilen bu ani baskınlar Rusları şaşkınlığa uğrattığından hızlanmalarını yavaşlatmış ve bu yavaşlama da birbiriyle bağları kopan Osmanlı birliklerinin tekrar bir araya gelmesini sağlamıştır.

Birinci Dünya Savaşı boyunca Rus birlikleri Gümüşhane’nin merkez ilçesi de dahil olmak üzere 6 ilçe merkezinden 5’ini işgal ederler. Giremedikleri tek ilçe merkezi Şiran’dır. Şiran önlerinde durdurulan Ruslar savaş boyunca Şiran içerisine girememişlerdir.

Kanlı Çarpışmalar Yaşandı

İşgal döneminde yaşanan en kanlı çarpışmalar, Torul ve Kürtün merkezleri işgal edilse bile bu iki ilçemizin dağlarında yaşanmıştır. 1800 metre rakımdan başlayarak 3331 metre rakıma kadar ulaşan bu geniş ve dağlık arazi yapısının diğer Osmanlı cepheleri arasında başka bir örneği yoktur. Karadeniz’in 3331 metre ile 2. en yüksek noktası olan Gümüşhane Abdal Musa Dağı’nın eteklerine kadar sıçrayan bu çarpışmalar, Rusların bir geçiş noktası olarak gördükleri Gümüşhane’nin işgaline verdikleri büyük önemi gösterirken, Osmanlı askerlerinde ise adeta vatanseverliğin” simgesi olmuştur.

Gümüşhane; Kafkas Cephesi’nin Çanakkale’si Oldu

Gümüşhanemiz, Bayburt, Trabzon ve Erzincan istikametinden aynı anda işgale uğrasa da özellikle Torul ve Kürtün ilçelerimizde verilen mücadele sayesinde Rusların Anadolu içinde ilerlemesi önlenmiştir. Bu açıdan bakıldığında Gümüşhane’nin, Kafkas Cephesi’nin Çanakkale’si olduğunu söylemek verilen bu zorlu ve destansı mücadelemize de bir vefa borcudur. Rusların Anadolu’da gelebildiği son noktalar Torul, Kürtün ve Şiran’ın yüksek rakımlı dağları olmuştur. Bugün bazı çevrelerde sıklıkla duyduğum ‘’Rusya’da ihtilal çıktığı için Rus askerleri gitti, biz onlara tek bir kurşun atmadan bu toprakları geri aldık’’ gibi ifadeler son derece şuursuz oldukları gibi Gümüşhane dağlarında ebedi uykularında olan yüzlerce şehidimizin kemiklerini sızlatmaktadır. Gümüşhanemizin pek çok ilçesinde kurtuluş için verilen mücadeleden kalan ve “kan”la yazılan yerel isimler bile mücadeleye gölge düşürmek isteyenlere en güzel cevaptır. Torul ilçemizdeki Çit köyünde bulunan “kan kana” bölgesi bunlardan biridir.

Şanlı Direnişe Canlı Tanıklık; Kabaktepe Şehitliği

Değiştirmemiz gereken bir algı da budur. Rusya’da ihtilalin altyapısı Şubat 1917’deki ilk devrimle oluşturulmuş, Ekim 1917’deki 2. devrimle ihtilal tamamlanmıştır. Rusya’daki bu ihtilal neticesinde Osmanlı Devleti ve Rusya İmparatorluğu arasında 18 Aralık 1917’de Kafkasya’da Osmanlı ve Rus birlikleri arasındaki çatışmaları durdurmak için Erzincan Mütarekesi adı verilen bir anlaşma imzalanmıştır. Rusların yükümlülüklerini yerine getirmemeleri ve Ermeni çetecilerin de desteği ile Türk ahaliye zulmedilmesi Enver Paşa’nın anlaşmayı feshetmesine neden olmuş ve Osmanlı ordusuna ileri harekat emri verilmiştir. Böylelikle Rus ve Osmanlı birlikleri arasındaki çatışmalar sanılanın ve iddia edilenin aksine Gümüşhane’de de devam etmiştir. Bunun en bariz örneği bugün Kabaktepe Şehitliği’nde ebedi uykularında olan Yüzbaşı Tosyalı Mehmet’in liderlik ettiği 7 askerimizin yüzlerce Rus askeri ile giriştikleri çatışmalardır. Bu 7 askerimiz 7-8 Şubat 1918 gecesinde Kürtün ilçesinde yer alan Kabaktepe Mevkii’nde konuşlanmış Rus ve Ermeni birliklerine bir baskın yapmış, bu baskında birçok düşman askerini öldürmüş ve kendileri de kahramanca şehadet şerbetini içmişlerdir. Sonuç olarak Rusya’da yaşanan Ekim Devrimi ile Kabaktepe Baskını arasında yaklaşık 4 aylık bir süre vardır. Bu durum bize ‘’Rusya’da ihtilal olduğundan buraları kurtarabildik, tek kurşun atmadan buraları geri aldık’’ gibi ifadelerin basiretsizce söylenmiş gerçekle ilgisi olmayan söylemler olduğunu göstermektedir.

Kabaktepe’de kazanılan bu zafer, işgalci düşman ordusunun Gümüşhane’den sürülmesi için uygun ortamı sağlamış ve ilerleyen Osmanlı birlikleri Kabaktepe Zaferi’nden yaklaşık 1 hafta sonra 15 Şubat 1918’de Gümüşhane’yi düşman işgalinden kurtarmışlardır.

“Birinci Dünya Savaşı’nda Gümüşhane” Kitabını Yazıyoruz

Birinci Dünya Savaşı’nda Gümüşhane’ye dair çeşitli üniversitelerden hocalarımızın yanı sıra, harp coğrafyası uzmanı hocalarımızın da destekleri ve önerileri ile çalışmalarıma devam ediyorum. Halihazırda devam eden bir envanter raporuna ek olarak Rus, İngiliz, Fransız, Alman ve Yunan Arşivleri’nden belgelerin de yer alacağı bir kitap projesi üzerinde 6 yılı aşkın bir süredir emek veriyorum. Savaş döneminden kalma siper, şehitlik, zeminlik, top mevziisi, karargâh kalıntısı gibi yapıların da aralarında olduğu 280’den fazla yapıyı keşfettik ve keşfetmeye de devam ediyoruz. Yaptığımız çalışmayı tamamladığımızda hazırlayacağımız rapor ve kitap çalışması çerçevesinde Gümüşhane’deki tarihi sit alanlarının sayısını arttırmayı ve daha da önemlisi literatüre yadsınamaz bir katkı sunarak Gümüşhane’nin 1. Dünya Savaşı açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koymayı hedeflemekteyiz. İnşallah hedefimize ulaşır, şehitlerimize ve şehrimize olan borcumuzu bir nebze de olsa ödeyebiliriz.

Kurtuluş Etkinlikleri Daha Canlı Olmalı

Kurtuluş günü etkinlikleri ve diğer meseleler hakkında zaman zaman değindiğim bazı hususları yine gündeme getirmek ve yetkililere bir kez daha arz etmek istiyorum:

Gümüşhanemizin düşman işgalinden kurtuluşunun yıldönümüne yönelik etkinlikler maalesef yıllardır oldukça sönük geçmekte ve bu sebeple aksettirilmesi gereken manevi duygular vatandaşlarımız tarafından hissedilememektedir. Oysaki cumhuriyetimizin ilan edildiği 1923 tarihinden 1980’li yılların ortalarına kadar Gümüşhane’de kurtuluş etkinliklerinin müthiş bir atmosfer eşliğinde duygusallık ve coşkuyla kutlandığını büyüklerimizden hep işitiyorduk. Yapmış olduğum ve bir kısmını X platformu üzerinden paylaştığım çeşitli arşiv araştırmalarında elde ettiğim görüntüleri izlerken de gerçekten buna şahit oldum. Gümüşhane’nin Merkez, Kelkit ve o dönemler Gümüşhane’nin bir ilçesi olan Bayburt bölgelerinde çekilen ve Kültür ve Turizm Bakanlığı arşivinde yer alan görüntülerde dikkat çeken husus; işgal günlerinde silahını kapıp ordusunun yanında düşmana karşı cansiperane savaşan Gümüşhaneli milislerin canlandırılmaları. Yapılan kutlamalarda Gümüşhane’nin sokak aralarında, caddelerde, kalelerde gerek yaya gerekse atlarıyla yüzlerce milisin ve kaçan işgal askerlerinin canlandırılması savaş ortamını birebir yaşatıyor. Saatlerce süren etkinlikler adeta bir açık hava tiyatrosu gibi şehrimizin en ücra köşelerinde bile canlandırılarak 1. Dünya Savaşı’nda işgale uğrayan şehrimizde dedelerimizin ve ninelerimizin zorlu ve destansı direniş hikayelerini anlayabilmemizi sağlıyor. Bunları bilgisayar başında izlerken bile bu anların coşkusuna kapılırken, keşke bu kutlamalara canlı canlı şahit olabilseydim diye de üzülmüyor değilim. Bu heyecanlı ve maneviyatı yüksek kutlamaların yerini özellikle kendi çocukluğumdan beri şahit olduğum kadarıyla birkaç edebi seremoninin olduğu kısa süreli kutlamalar aldı. Fakat tıpkı o eski kutlamalar gibi işgal ve direniş günlerinin maneviyatını hissettiren bir atmosfer de yaşanılmalı şehrimizde. Kurtuluş kutlamaları birkaç etkinlik ile sınırlı kalmamalı. Önümüzde yaklaşık 1 haftalık bir süre var. Düzenli bir koordinasyon ile gerekli planlamalar yapılabilir sanıyorum. En azından bu yıla yetişmese bile önümüzdeki sene için mutlaka bu tarz kutlamalar yapılmalı. Bu kutlamalar yapılırken organizasyon ve koordinasyonun bazı dernek ve vakıflar tarafından değil, doğrudan doğruya valilik ve belediye başkanlığı makamları tarafından yönetilmesi de oldukça önemlidir.

Şehit Hüseyin Hüsnü Efendi Çok İyi Tanınmalı

İşgal döneminde Gümüşhane’de bir din alimi olan ve Ermeni çetecilerin düzenlediği bir suikast sonucunda şehit edilen Hüseyin Hüsnü (Selçuk) Hoca’nın mezarı bugün Hasanbey Mahallesi’ndedir. Geçen sene gündeme getirmemiz akabinde bir önceki valimiz sayın Alper Tanrısever’in talimatıyla İl Özel İdaresi ekipleri tarafından mezar ve çevresinde birtakım düzenleme çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalar önemli olsa da maalesef yeterli değillerdir. Mezarlık çevresindeki metruk binaların da bir an önce yıkılması ve mezarlığın şehidimize yakışır bir çevre düzenlemesi ile gün yüzüne çıkarılması önemlidir.

Valimiz Sayın Aydın Baruş, Bu Hassas Sorunlara El Atmalı

Bu düzenlemeler aynı şekilde Kürtün Kazıkbeli Yaylası, Kürtün Kabaktepe Mevkii, Merkez Dölek Köyü ve Şiran Günyüzü Köyü’nde ebedi uykularında olan şehitlerimizin defnedildiği şehitliklerimiz için ve halihazırda yaptığımız çalışmalarla yerlerini tespit etmeye çalıştığımız şehitliklerimiz için de oldukça gereklidir. Örneğin Kürtün Kabaktepe Şehitliği’nde yer alan mescid maalesef atıl durumdadır. Mescidin günümüz şartlarına uygun bir şekilde yeniden inşası, yeniden inşası mümkün değilse var olan mescidin tamir edilerek yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Kabaktepe Şehitliği’nin yıllar önce yeniden restorasyonu sonrası unutulan eksikliklerden birisi de mescide ait herhangi bir abdesthanenin olmamasıdır. Şehitliğin alt kısmında yer alan ve iki yolu birbirine bağlayan boğazda bir çeşme bulunuyor. Borularla suyun mescide çıkarılması ve mescid yanına bir abdesthane yapılması, şehitliği ziyaret eden vatandaşların ibadetleri için de kolaylık sağlayacaktır. Şehitliğin hemen dibinde daha önceden büyük taşlarla yapılan fakat günümüzde okunamayacak halde olan “Şehitler Ölmez” yazısının tekrardan ve tahrip olamayacak şekilde yeniden düzenlenmesi ve yanına büyük bir Türk bayrağı boyanması hem şehitlerimize olan minnetimizi biraz da olsa gösterecek hem de hakim bir noktada olan Kabaktepe’nin diğer küçük tepelerden de fark edilebilmesine ve bölgeye ilk kez gelen ziyaretçilerin şehitliği fark edebilmesine imkan tanıyacaktır. Bu çevre düzenlemeleri yapılırken doğal yapıya zarar verilmemesi gerekir.

Öğrencilerin Tarih Şuuru Diri Tutulmalı

Yukarıda ismini saydığım şehitlikler maalesef çoğu hemşerimiz tarafından bilinmediğinden unutulmaya da yüz tutmuşlardır. Sayın valimiz başta olmak üzere şehrimiz yönetici ve bürokratlarının zaman zaman bu şehitlikleri ziyaretleri vatandaşlarımızın ziyaretleri için de teşvik edici olacaktır. Ayrıca Gümüşhane Üniversitesi ve Gümüşhane İl Milli Eğitim Müdürlüğümüze de önemli görevler düşmektedir. Geçtiğimiz sene il milli eğitim müdürlüğümüz ve il jandarma komutanlığımız koordinasyonuyla çeşitli liselerden öğrencilerimizin yer aldığı gezi ve ders programları düzenlenmiş ve bu programlar öğrenciler tarafından oldukça beğenilmişti. Fakat sadece lise öğrencilerimizin değil, ilkokuldan başlayarak üniversite öğrencilerimize kadar her seviyeden öğrencimizin katılacağı bu tarz programlar teşvik edilmelidir. Öğrencilerimizin bu şehitlikleri görmesi, hikâyelerini bilmesi, yaklaşık yüz yıl önce bu topraklarda barut kokan namus savunmasına yönelik maneviyatı hissetmeleri açısından son derece önemlidir.

Cumhuriyetin İlki Olan Gümüşhaneliler Anılmalı

Gümüşhane yaşadığı bu elim işgalden hemen sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi tarihine ‘’ilk’’ isimleri de kazandırmıştır. Kurtuluş savaşının ilk duasını yapan Şiran Müftüsü Hasan Fahri Polat, Gazi meclisimizin ilk şehit milletvekili Ziya Bey (Tuğlu), Cumhuriyetimizin ilk Maliye Bakanı Hasan Fehmi Ataç, Cumhuriyetimizin ilk bağımsız milletvekili Zeki Kadirbeyoğlu, devletimizin Milletler Cemiyeti’ndeki ilk temsilcisi Cemal Hüsnü Taray ve daha birçok isim güzel şehrimiz Gümüşhane’nin yetiştirdiği değerlerdir. Fakat bu değerlerin isimleri bile bugün birçok Gümüşhaneli tarafından bilinmemektedir. Bu isimlerin Gümüşhane kamuoyu başta olmak üzere ülkemiz genelinde tanıtılması gerekmektedir. Çok basit bir örnek olarak Harşit Çayı ıslah çalışmaları kapsamında yapılan yürüyüş yollarına bu isimlerin hayat hikâyelerinin ve faaliyetlerinin yazılı olduğu bilgi panolarının yerleştirilmesi bile vatandaşlarımızın ilgisini çekecektir.

Gümüşhane’nin Tarihi tanımı: “Gümüşhane Kafkas Cephesi’nin Çanakkalesidir’’ ifadesi olmalı

Fırsat bulduğum her yerde Gümüşhane’nin 1. Dünya Savaşı açısından önemine değinirken “Gümüşhane Kafkas Cephesi’nin Çanakkalesidir’’ ifadesini kullanıyorum. Geçtiğimiz sene 15 Şubat 2024 tarihinde gazi meclisimizde İstanbul milletvekili hemşerimiz sayın Ersin Beyaz da benim bu ifademin geçtiği bir anma konuşması yaparak bu ifadeyi meclis kayıtlarına geçirmiş oldular. Bu ifade artık bir slogana dönüştürülmeli ve yöneticilerimiz, siyasetçilerimiz, bürokratlarımız, diplomatlarımız, akademisyenlerimiz, öğretmenlerimiz ve öğrencilerimiz bu sloganı mümkün olan her ortamda dile getirmelidirler.

Bu notlarımı özellikle ilimize geldiği ilk günden beri Gümüşhanelilerin saygısını ve sevgisini kazanan Sayın Valimiz Aydın Baruş’a arz ediyorum.

Birinci Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum. Gümüşhanemizin düşman işgalinden kurtuluşunun 107. yıldönümü kutlu olsun.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER