Öğretmenlik özveri isteyen bir meslek. Sabır ister, sevgi ister. Öğrettiğinden çok öğrenmek ister. Öğrencisine: “ öğretmenimden aldığımı satıyorum” dedirtebilmeyi ister. Hasılı öğretmenlik öyle bir yük ki taşı taşıyabilirsen…
Ailemizde benden önce öğretmen olan yoktu.. Olmamasına rağmen ilkokul öğretmenim rahmetli Abdullah Turhan’ın güdülemesiyle bu yola girdik. Her öğrenci öğretmenine benzemek ister kuralına göre, 12 yaşında bir çocuk olarak, aileme karşı duyacağım özleme rağmen gurbetle tanışmamın sebebi olmuştur bu tutku.. Hatırımda kaldığına göre, bu tutkuya sevgili annem Ayşe Hatun’un sel gibi akan göz yaşları bile mani olamamıştı.
Girdiğim sınavları kazandıktan sonra kaydımı yaptıracağım Pulur İlköğretmen Okulu’na Köyden ağabeylerle birlikte yola çıktık. Erzurum’a gidecektik. Kamyon üstünde uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra bir sonbahar günü 26 Eylül 1950 de vasıl olduk Okulumuza.
O gün topluca okul hamamında yıkandıktan sonra yatı için ranzalı yatakhanelerde istirahata çekildik. Ağabeyler artık yanımızda yoktu. Ben gibi hemşerisi çok olanlar hariç ağlayan, horlayan ve bir birine yakınanları dinledikçe içime bir gariplik çöktü. Ve bir kaçma planı yapmada karar kıldım. Bu eylemi iki hemşerim gerçekleştirdi. Ama ben gerçekleştiremedim. Çünkü bu halimi sezinleyen hemşeri ağabeylerimin göz hapsinden kurtulmam mümkün olmadı .
Günler çabuk geçti… Tarih yaprakları 26 Aralık 1950 yi gösterdiğinde okul önünde düzenlenen bir törende adım okundu ve bir bankın üzerinde kendimi buldum. Anons İftihara geçenler 1A dan 452 Yusuf Türkan Sadık. Ufak tefek bir çocuk olmama rağmen bu başarım okulda tanınmamda ve diğer öğretmenlerimin de taktirini kazanmamda en büyük etken olmuştu.
Devam eden 6 yıllık bu süreç sonunda dersler, uygulamalı çalışmalar, bilginin işe dönüştürülmesi, görev alacağımız gelecekteki köy öğretmenliğindeki başarıların nasıl elde edileceği bilgilerini özümledik. Kimi zamanlar yan gelip yattık, neticede hamdık, piştik, olgunlaştık. Ve genç öğretmen adayları olarak 30 Haziran1956 günü tören alanında toplandık. Topluca, son kez seslendirdiğimiz “Candan açtık cehle karşı bir savaş” dizelerini içeren Öğretmen Okulu Marşı’nın kulaklarımızdan çıkmayan yankıları arasında ellerimizde tahta bavullar olarak yeni ufuklara yelken açmak üzere sevgili okulumuza veda ederek ayrıldık..
İlk görev yerim 146 mevcutlu Kürtün Çayırçukur Köyü İlkokulu Stajiyer Baş Öğretmenliği… Ardından 2 Yıl yüksek okul. Sonra çeşitli liselerde sınıf öğretmenliği yöneticiliği, Gümüşhane Meslek Yüksek Okulu Müdürlüğü, Son 14 Yıl Gümüşhane, Eskişehir, Tunceli, Siirt, Bingöl, Ağrı İl Milli Eğitim Müdürlükleri görevlerini kapsayan 41 yıllık bir eğitim serüveni..
Şunu öğrendim ve inandım: Bir ülkenin kurtuluşu ancak eğitimle mümkün olur. Bunun da temel öğesi öğretmendir. Öğretmene itibar eden onların saygınlığına gölge düşürmeyen toplumların kısa surede yükseldiği bilinen gerçeklerdendir. Tıpkı Finlandiya örneğinde olduğu gibi.. Benim ülkemde neden olmasın diye de her gün hayal etmekteyim.
Bu gerçekten hareketle Atatürk ün Millet Mektepleri Başöğretmenliğini kabul ettiği 24Kasım günü 1981 tarihinden beri “Öğretmenler Günü” olarak kutlana gelmektedir. Bu vesile ile Başta başöğretmen Atatürk olmak üzere tüm öğretmenlerin bu gününü yürekten kutluyor ebediyete intikal edenleri de rahmetle anıyorum.
Kısa bir anı ile başladık ve kulaklarımdan çıkmayan “CANDAN AÇTIK CEHLE KARŞI BİR SAVAŞ” dizesi gerçeğinin altını kalın çizgi ile çizdik. Bir gerçek daha var ki: O da, toplu dersler öğretmenimiz, Yusuf Lekesiz’in serbest vezinle yazdığı ve bir törende okuduğu şiirin den aklımda kalan dizeleri:
Öğretmen olacağım..
Benim de sınıflarım, sınıflarımda öğrencilerim..
Kiminin saçı siyah, kiminin sarı
Kiminin gözü kara kiminin ela.
Renkleri engel değildir onları sevip okşamama…
Akan burunlarını sileceğim mendilimle…
BEN ÖĞRETMEN OLACAĞIM…