Niyazi Karabulut
Ne zaman Filistinden söz açsak bir takım kişiler siz işin edebiyatını yapıyorsunuz diyor. Felaket’ten söz edebilmek için bulabildiğimiz mecra yazarak zulmü duyurmak.
Zulmün ayyuka çıktığı, insanlık adına, vicdan adına bütün değerlerin çiğnendiği bir ortamda toplumun hiçbir şey olmamış gibi hayatına devam ediyor olması, zaman zaman yaptığı yardımlarla kendi si bir öğünlük yemeğini karşılayamazken Gazze’nin yaraları sardığına inanması vicdanen rahat edip uyumasını sağlıyor. İnsani değerleri yok eden vahşetin “Barbarlık Yüzyılı” gibi genel bir başlık altında geçiştirilmesi Müslüman duyarsızlığının son noktası olarak okunabilir. Filistin bizim meselemiz değil diyenleri ise vicdan kategorisinin içerisinde görmediğimizi söylemeye gerek var mı? Aldatıcı bir barış iklimine, batının bize yutturduğu “Müslüman terörist” politikalarına, ölümleri manipüle etmeye çalışan ikiyüzlü bir uzlaşma siyasetine maruz kalmak bile Müslümanları uyandıramamaktadır. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi onu insanlıktan çıkaran şeyin kendi zevklerinden vazgeçmeyip kapitalizmin tüketiminde bir özne olarak destekleyici olması yıkıcıdır.
Sosyal mecrada bir hoca efendinin cümleleri bende güçlü bir karşılık buldu. Özetle şöyle diyor: Filistinli baba enkaz altından çocuğunun organlarını poşete doldururken biz daha poşetlerimizden İsrail ürünlerini çıkaramadık. Filistinli baba Rabbimize elindeki poşetini takdim edebilir, biz neyi takdim edeceğiz.
Galibin insafına sığınan Müslümanlar için şunu söyleyelim. Amerika’nın başkanlık koltuğuna oturacak olan Trump “ABD Başkanı olarak görevi üstleneceğim 20 Ocak 2025 tarihinden önce rehinelerin serbest bırakılmaması halinde, Orta Doğu’da ve insanlığa karşı bu zulmü işleyen sorumlular için ciddi sonuçlar olacak” ifadelerini kullandı. Filistin’de elli bine yakın Müslüman katledildi. Kurbanların varlığını hiçe sayan bir anlayışa, felaketin anlatılabileceğine duyulan naif-iyimser inancın ne kadar boş bir hayal olduğunun göstergesi. Kısaca “küfür tek millet.” Rehineleri öne çıkararak soykırımı estetize eden bir anlayış. Ama sorun çok daha büyük. Müslümanların adaleti zalimlerden beklemesi.
Küresel kapitalizmle bütünleşen, ama kültürel sonuçlarına karşı teyakkuz havası estiren bir Müslüman tipi var. Kendisi olamayan, varlığını başkaları üzerinden okuyan; belki okuyamayan bir İslam âlemi var. Varlığıyla yokluğunun fark etmediği bir İslam âlemi.
Felaketi kanıksayanlar, televizyon ekranlarında rutinlerden görenler, tepkisini yitirenler için felaketi kendilerinden uzak tuttukları sürece vicdanlarını rahatlatabildikleri için, felaket’i felaket olmaktan çıkarmadan hayattan tat alması mümkün olmadığı için, felakete gözlerini kapamak bir rahatlama biçimi.
Ölüm acısının çekildiği yerde bunun edebiyat malzemesine dönüştürülmesi kurbanlara yapılmış en büyük haksızlıktır tamam. Ancak görmezden gelinerek kurbanların yok sayılması da onlara yapılmış bir haksızlık olmuyor mu?
Yaptığımız ve yapmadığımız bütün eylemlerden hesaba çekileceğiz, amenna. Yapabileceklerimizi küçümseyerek hiçbir şey yapamamak daha yıkıcı sonuçlar üretiyor insanlık adına. Son zamanlarda “merhamet” sözcüğünü daha çok duyduğumuza bakmayın. Merhametini, vicdanını kaybetmiş bir insanlıkla karşı karşıyayız. Hangi sebeple olursa olsun Filistin’i göz ardı etmek bir insanlık suçudur. Duyarsızlık katil kadar sorumlu yapar insanı.