Gümüşhane’de ve Türkiye’de çok sevilen Gümüşhane Eski Valilerinden Emekli Vali Enver Salihoğlu’nun doğup büyüdüğü köyünü anlattığı “Orada Köy Kalmadı Artık (Geçen Yüzyılın Ortalarında Sera Deresi’nden Gözlemler) adlı kitabının ilk baskısı 14 Ağustos 2024 tarihinde yapıldı.
Enver Salihoğlu, Yalın Yayıncılık tarafından basılan “Orada Köy Kalmadı Artık (Geçen Yüzyılın Ortalarında Sera Deresi’nden Gözlemler) adlı kitabında, Trabzon’da Sera Deresindeki köyünü, en ince teferruatına kadar anlatıyor.
Salihoğlu kitabında şöyle diyor:
“Bu notlar altmış yıl önceyi ele almaktadır. Geçen zamanın neleri değiştirdiğini açıklamaya gerek var mı? Bilmiyorum. Gelişme, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla gerçekleşiyor. Sonunda bakıyorsunuz eskiden bir şey kalmamış. İşte Bodamiya, şimdi bu ismi hatırlayan bile yok.
Ben iyi ki bu Köy’de doğdum…
Sevgi ve dostluk yurdum, ilk bilgilerimi öğrendiğim, göllerinde yüzdüğüm, otlaklarında sığır beklediğim, değirmenine mısır taşıdığım, deresinde balık tuttuğum, camisinde ibadet ettiğim, kahvesinde çay içtiğim, bayır tarlalarında bellediğim, tütün kırdığım, fındık topladığım, zayiat yaptığım, ama hiç kimseyle kavga etmediğim, küsmediğim, darılmadığım güzel köyüm, hasretim, sevdam, seni ve güzel insanlarını çok seviyorum, çok özlüyorum…
Yahya Kemal, “Atik Valide’den İnen Sokakta” adlı şiirini şöyle bitirir:
“Onlardan ayrılış bana her an üzüntüdür,
Madem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”
Şairin dediği gibi, köyüme ilişkin duygularımı Rabbim eksik etmesin inşallah…
***
Vali Salihoğlu, 160 sayfalık kitabının önsözünde de şunları ifade ediyor:
BAŞLARKEN
Buralardan çok uzakta bir köydü,
Beyaz billûr bir derecik içinden,
Hıçkırırdı, sevinerek geçerdi.
Kenarında vardı birçok söğüdü.
Ömer Seyfettin
Bir köyde yaşamak insanı ne kadar mutlu eder? Altmış- yetmiş yıl önce bu soruya olumlu cevap vermek kolay değildi. O yıllarda insanlar işsizlik, ulaşım, geçim zorlukları ve sosyal ihtiyaçlar gibi farklı nedenlerle kentlere akın etmeye başlamışlardı. Bugün kentin karmaşası, güvenlik endişesi, hava kirliliği, konut yetersizliği ve deprem korkusu kırsal kesimleri yerleşim için cazip hale getirdi. Bununla birlikte günümüzde büyük kentlere göçün durduğu söylenemez.
Kente akın öyle hızlı oldu ki 1960’larda nüfusun yüzde sekseni kırsal kesimde yaşarken otuz yıl sonra bu oran tam tersine döndü. Bugün nüfusun yüzde doksan beşi belediye sınırları içinde yaşıyor. Gerçi bu nüfusun ne kadar kentsel imkânlardan yararlandığı ayrı bir tartışma konusudur. Bu süreçte neler değişti? Bu gelişmeden nasıl yararlandık ya da bu dönüşümü nasıl plânladık? Bilmiyorum, ama değişimden uzak kalmanın hem bireysel hem de toplumsal bakım- dan çok gerilere düşmemize yol açacağı kesin.
Değişim önüne geçilemez bir gerçek. Ülkemiz değişiyor. Bu bağlamda farklı nedenlerle şehirler büyürken köyler küçülüyor, onlarla birlikte yüzyıllar boyunca ürettikleri, gelenekler, görenekler, eşyalar, hatta sözcükler kayboluyor. Bu değerlerin toplumsal hafızamızda yerini alması, gelecek ku- şaklara aktarılması, nesiller arasındaki bağın kuvvetlendirilmesi için yaşayanlar ve tanık olanlar tarafından kaydedilmesi gerekir. Bu sosyal ve kültürel zenginliğimize de katkı sağlar. Aksine davranışlar fakirleşmemize yol açar ve değerlerimiz yayılmacı batı kültürünün etkisiyle Allah korusun kaybolup gider.
Bu küçük kitapta bir kuşak önce mutlu yaşadığım kırsal Sera Deresi’nden aklımda kalanları toparlamaya çalıştım. Doğup büyüdüğümüz yerleri unutmamak, unutanlara hatırlatmak, gençlerin büyüklerinin yaşamına yolculuğu için…
Bu çalışmanın akademik bir iddiası yoktur. Sadece bu tür araştırmalar için özendirici olursa sevinirim. Yaptığım kısa bir kaynak taramasında Sera Deresi, Sera Gölü ve Derecik’le ilgili jeolojik yapı, bitki örtüsü, iklim gibi konularla ilgili birkaç akademik teze rastladım, ancak bölgenin sosyal ve kültürel yapısına temas eden bir çalışma göremedim. Keşke bu konular en azından yüksek lisans düzeyinde araştırmalara konu edilse. Umuyorum bundan sonra olur.
Burada değindiğimiz gelenek ve görenekler ile deyim ve sözcüklerde o yıllardaki kullanım biçimi esas alınmıştır. Ebette bunların komşu köyler ve Doğu Karadeniz’in başka yerlerindekilerle benzerlikleri çoktur. Ancak Köy’e ait bir kısım özgün kullanım ve uygulamalar da vardır. Bu konularda sıkça bilgilerine başvurduğum sevgili çocukluk arkadaşım Ömer Salih’e ve Ablam Nurşen’e, eski fotoğrafları için Ali Hacısalihoğlu’na, hava fotoğraflarını temin eden Veysel Başer’e, katkıları için Prof. Dr. Mehmet Hacısalihoğlu’na teşekkür ediyorum. Bu kitabı basılmadan önce okuyup engin edebi ve kültürel deneyimi ile düzeltme ve katkılarda bulunan değerli dostum Prof. Dr. Mustafa İsen’e şükranlarımı sunuyorum.
Okuyanların eleştirilerine saygı duyarım ama kim ne derse desin ben bunları gördüm…
Enver Salihoğlu /İstanbul, 10.07.2024