Sayın Bakanım, size Suriyelilerin bir isteğini getirdim, onu ifade etmek istiyorum. Dün geri dönmek isteyen Suriyelilerle karşılaştım. Dediler ki: “Her şey iyi gidiyor. Geçici koruma statümüz alınıyor, belgelerimiz alınıyor ve biz yurt dışına gönderiliyoruz ama bu geçici koruma statüsü belgesini almayın bizden.” Neden? “On yıldır biz bu dünyaya bu belgeyle bağlandık. Çocuklarımızı dünyayı bağlayan tek başka belge yok.” dediler. “Biz bunu götürüp duvarımıza asmak istiyoruz, çocuklarımıza miras olarak bırakmak istiyoruz. Gerekirse geçersiz damgasını vurun, biz bunu götürüp merhametin, insanlığın belgesi olarak duvarlarımıza asmak istiyoruz.” dediler.
14 Aralık 2024 Cumartesi günü TBMM’de konuşan AK Parti Antalya Milletvekili Atay Uslu’nun tarihi konuşmasının hem metnini hem videosunu sunuyoruz.
“Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; herkesi saygıyla selamlıyorum.
Yıl 2013, Baba Enez Humus’ta yaşıyor ve şoför; anne Amal, bir öğretmen. Suriye’deki baskı ve olaylar sonucunda baba, 2013 yılında Sednaya Hapishanesine gönderiliyor. Anneye ve çevreye olan baskılar arttığı için anne de 3 yaşındaki Elba’yı, 5 yaşındaki Hulud’u, 7 yaşındaki Asım’ı yanına alarak bazen yürüyerek bazen araçla önce Kilis’e, Antep’e, sonra da Ankara’ya, Önder Mahallesi’ne geliyor.
En son 2016 yılında, girenlerden, çıkanlardan babanın yaşadığıyla ilgili haber alınıyor. Biz de kendileriyle 2016’dan beri irtibat kuruyoruz. Sonra bilgi yok tabii, 2016’dan sonra. Anne farklı işlerde çalıştı, en son öğretmen olduğu için Piktes Projesi çerçevesinde, Avrupa Birliği Fonlarından faydalanarak bir süre öğretmenlik de yaptı.
On yıldır bekliyorlar; çocuklar bugün 13, 15, 17 yaşındalar hem ülkelerine dönmeyi bekliyorlar hem de babalarına kavuşmayı. Umutlarını hiç kaybetmediler, hâlâ da kaybetmediler. Bugün kendileriyle tekrar konuştum, diyorlar ki: “Sednaya’dan çıkanlar var, babamı görenler var.” Bazıları da demiş ki: “Babanız öldü.” Hatta orada bulunan bir doktor demiş ki: “Birkaç ay önce babanıza bir hap ulaştırdık.” umutları var.
Arkadaşlar, bu hikâyeden bir tane yok. Bu hikâyeden Türkiye’de 3 milyon, dünyada 10 milyon var. Bu çocuklar her gün bu millete, bu devlete, Recep Tayyip Erdoğan’a dua ediyor arkadaşlar.
Sayın milletvekilleri, on üç yıldır geçici koruma statüsüyle Suriyelileri ülkemizde misafir ediyoruz. Biz bu süreci merhametle yönelttik, çünkü göç teknik olduğu kadar hukuki de bir konudur. Bu süreci zehirlemek isteyenler oldu, zehirlemek isteyen, provoke etmek isteyen siyasetçiler oldu.
Bundan rant elde etmek isteyenler oldu; bir tek biz de değil, dünyanın her yerinde oldu, Avrupa’da da oldu arkadaşlar, maalesef. Bugün Akdeniz, dünyanın en büyük mezarlığı hâline geldi. İtalyan şair Aldo Busi diyor ki bir şiirinde: “Akdeniz’den gelen balıkları yemiyorum/O balıkları yediğimde Suriyelileri, Filistinlileri ve Somalileri yediğimi düşünüyorum.” Maalesef böyle bir dram var.
Uluslararası kuruluşların rakamlarına baktım “On yılda 68 bin göçmen denizlerde kayboldu.” diyor. Uluslararası kuruluşlar istatistik tutmaktan başka bir iş yapmıyor ama evet, eskiden denizler kirlenir, balıklar kıyıya vururdu; şimdi, vicdanlar kirleniyor, maalesef bebekler kıyıya vuruyor.
Arkadaşlar, bu süreci nefret söylemleriyle provoke etmek isteyenler, mazlumlara insafsızca saldıranlar var ve devam ediyor, ölümler devam ediyor. Bugün Doğu’da insanlar, Batı’da insanlık ölüyor ama zulüm nihayetinde devam etmez.
İşte, Suriye’de sonunda yine insanlık kazandı, dayanışma kazandı, merhamet kazandı; sığınmacıları siyasi geçim kaynağı olarak gören siyasetçiler kaybetti.
Türkiye, Suriye göçünde büyük bir insanlık sınavını başarıyla verdi, hep beraber verdik arkadaşlar bunu. Bugün bu duruşu sergileyen, bu insani ve vicdani duruşu sergileyen milletimize, Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyorum; özellikle, milletimize ne kadar teşekkür etsek azdır.
Evet, Sednaya Hapishanesini hep görüyoruz, âdeta bir insan mezbahası durumunda; o dramı görüyoruz. Arkadaşlar, evet, zorunlu göç, çok zor bir süreç. Bir yazar “Zorunlu göç büyük bir zulümdür, göçte yaşadığımız ızdırabın en hafifi de ölümdür.” diyor, âdeta Sednaya’yı tarif ediyor. İşte, Sednaya’da kalanların durumunu, oradaki işkenceleri hep beraber görüyoruz. On üç yıldır bu ülkede ev sahipliği yapıyoruz ve bu süreci bir vakarla başardık, inşallah bundan sonraki süreci de hep beraber yönetiriz.
Bize düşen, süreci provoke etmek değil; bize düşen, bu süreci insanca ve insani olarak, hukuki olarak yönetmektir. Ben sorun yok demiyorum, sorun var ancak sığınmacıları hedefe koymak yanlıştır çünkü Aylan bebeği hedefe koymaktır. Göç politikalarını eleştirelim, uyum politikalarını eleştirelim ama sığınmacıları hedefe koymayalım. İspanyol yazar Tena Yunanistan’a gidiyor sığınma kamplarına, kırk gün boyunca yaşıyor. Bir kitabı da var “Teşekkürler Arkadaşım” “Shukran My Friends” diye. Tavsiye ederim. Kitabında diyor ki -oraya farklı ön yargılarla gitmiş- “Avrupalılığımdan ve ön yargılarımdan utandım. Oradaki bir sığınmacı çocuk bana dedi ki: ‘Amca, biz kötü değiliz, kötülerden kaçtık.’ Evet, bir sorun var arkadaşlar ama sorunun kaynağı mülteciler değil, başka sistem. Bu sistemi değiştirelim, kaynak ülkedeki sorunları çözelim. Böyle bir irademiz var.
Şimdi, geri gönderme süreçlerinin gönüllü ve biliyorsunuz, güvenli bir şekilde olması gerekiyor.
Sayın Bakanım, size Suriyelilerin bir isteğini getirdim, onu ifade etmek istiyorum. Dün geri dönmek isteyen Suriyelilerle karşılaştım. Dediler ki: “Her şey iyi gidiyor. Geçici koruma statümüz alınıyor, belgelerimiz alınıyor ve biz yurt dışına gönderiliyoruz ama bu geçici koruma statüsü belgesini almayın bizden.” Neden? “On yıldır biz bu dünyaya bu belgeyle bağlandık. Çocuklarımızı dünyayı bağlayan tek başka belge yok.” dediler. “Biz bunu götürüp duvarımıza asmak istiyoruz, çocuklarımıza miras olarak bırakmak istiyoruz. Gerekirse geçersiz damgasını vurun, biz bunu götürüp merhametin, insanlığın belgesi olarak duvarlarımıza asmak istiyoruz.” dediler.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.”