Türkiye’nin ABD ve Avrupa birliği politikası bir yol ayırımında.
1800 ‘li yılların başından beri yüzünü batıya çeviren ve batının teknolojik ilerlemesinin gerisinde kalmamak için büyük uğraş veren Türkiye , batının nazından ve ABD’nin tek taraflı çıkar ilişkisinden bıktı usandı.15 Temmuzda geçmiş olsun diyemeyen bir blok köle taciri terör örgütüne orantısız güç kullandığımızı Avrupa ilerleme raporuna yazmış. Kısaca diyor ki; teröristi öldürme; o seni ne kadar öldürürse sende o kadar. sivilleri öldüren İsrail’e ve Suriye’ye tek kelime edemiyorlar yada etmiyorlar ama ülkemizi yerli yersiz uyarmayı vazife görüyorlar
Şiran’da iki arkadaşın birisi sürekli diğerine dermiş ki yahu sütlü çorba çok güzel sizin evin yaptığı bir başka oluyor. Bir, iki, beş derken arkadaşı dayanamamış demiş ki “ arkadaşım sütlü çorba tatlı ise birde sizde yiyelim..!” ABD bütün fedakarlığı bizden beklerken Suriye konusunda sen kenarda dur diyor. Eğer Suri- yede bir coğrafi harita değişikliği olacaksa Rusya olsun Almanya olsun, Fillandiya olsun ama Türkiye olmasın. Nasıl olacak bu iş? Sınırda biz varız, o ülkenin halkının çoğu akraba topluluğu ,1000 yıl bizim yönettiğimiz topraklar burası olacak iş mi ?Sen dur biz seninle müttefikiz diyor. Yerin dibine batsın senin müttefikliğin..
Avrupa bizi AB topluluğuna almamak için bahane bulmakta zorlanmaya başladı .Senin gözünün üstünde kaşın var diyor ! “Senin de var..!” “Benimkini karıştırma, sen de niye var? diyecek kadar garip bir devletler topluluğu. Aslında bir haklarını iade edelim ;onların birlik normlarını yakalamak için pek çok kanun değişikliği ülkemizde bizim standartlarımızı da yükseltti yada daha hassas olduk diyelim..(engelli hakları, gıda kontrolü, ihale yasası, sağlık sistemleri vb.)
Her ne olursun olsun bağımsızlığımıza yönelik yaptırımlar ve iç işlerimize müdahalenin tölera edilir tarafı yoktur. Kendi emperyal emellerine ülkemin asil milletini alet edip, bizi benliğinden uzaklaştıracak bir ali cengiz oyunu peşindeyse Avrupa; biz bu oyunu bozarız.Böyle yaparken şeytanın vesveselerine uyup aşırı içe kapanık ve dünyadan tecrit politikası içinde de olmamamız gerekir.
Türk Cumhuriyetleri ile hali hazırda kardeşçe bir yakınlaşma 1990 yılından beri gerçekleşmedi. Nedeni ne olursa olsun geçmiş geçmiştir. Önümüze bakacak olursak büyük bir ata yurdunda milyonlarca kardeş bizlerin doğru politikası ile gülecek, onlar gülünce bizi Avrupa yasaları ile sıkıştırmaya çalışan köle tacirleri üzülecektir. Türkiye’nin son 10 yıldaki Araplarla yakınlaşma politikası Suriye hariç başarılı olmuş, Araplarla barış tesis edilmişken bu otağa Türk cumhuriyetlerinin de girmesi elzemdir. Bu ırkçılık filan değildir. Irkçılık yalanıyla milli hassasiyetleri yok etmeye çalışanların yalanlarına kanmayın. İngiltere’nin Avustralya ve Yeni Zelenda ile daha yakın olması onlar tarafından ırkçılık olarak görülmezken, İskandinav ülkelerindeki dayanışma ırkçılık sayılmazken Türkiye’de Türk kelimesi ve Türk cumhuriyetlerinden bahis farklı alanlarda ideoloji konusu oluyor. Uyan ey aklı selim; Devlet olmak ve bağımsız kalmak hikaye ve hurafe kültürü ile ayakta kalmaz. Aklın ışığında yaratıcının emir ve yasakları doğrultusunda üretip ,paylaşmakla olur. Mazlumu korumakla olur.
Avrupa Birliği müzakereleri dondurabilirmiş,
Aman da aman; çok korktuk..!