Selami Öktem
Yıllar öncesine dönelim… Microsoft Word programında sıkça karşımıza çıkan, yardım ipuçları sunan sevimli animasyonları hatırlayan var mı? Aralarında bir ataş, bir köpek ve hatta Albert Einstein’a benzeyen bir karakter vardı. Gözlüğüyle ekranda beliren bu Einstein benzeri karakter, bir nevi kılavuz gibi çalışırdı. O dönemde bu karaktere duyduğum sempatinin, Albert Einstein’a olan hayranlığımın bir yansıması olduğunu fark ediyorum. Onunla sık sık karşılaşmak ve ondan “yardım” almak bana oldukça keyifli gelirdi. Bugün, gerçek Einstein’dan yardım alabilme fikri beni hâlâ heyecanlandırıyor.
Einstein, 20. yüzyılın en önemli bilim insanlarından biri olmanın ötesinde, dünyayı algılama şekliyle bir dehaydı. Onu kahramanım olarak görmemin temel sebebi, olaylara yaklaşımındaki derinlik, eleştirel düşünce yeteneği ve en karmaşık konuları bile sezgisel bir şekilde anlatabilmesiydi. Einstein’ın genel görelilik teorisi, bilim dünyasında devrim yaratmakla kalmadı, evrene dair algımızı kökünden değiştirdi. Ancak benim ona duyduğum en büyük hayranlık, teorilerinden çok düşüncelerindeki açıklık, orjinallik ve insanlığa olan derin bağlılığındandır.
Einstein’ın olaylara bakışını anlamak, onun hayata olan merakı ve doğaya duyduğu sevgiyi görmekle başlar. “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir” sözü, benim için hep bir rehber oldu. Bu söz, aslında keşiflerin ve ilerlemenin merak ve hayal gücünden geldiğini anlatıyor. Bilgi öğrenilebilir ama hayal gücü, yeni sorular sormamıza ve yeni şeyler hayal etmemize yardımcı olur. Einstein, meraklı bir çocuk gibi her şeyi sorgulardı ve bu da onu gerçekten özel kılan şeydi.
Einstein’ın hayatında karşılaştığı zorluklar ve bu zorluklara verdiği tepkiler de benim için çok öğreticiydi. Bilim dünyasında çok az insan, yerleşik otoriteler ve kalıplaşmış düşünceler karşısında bu kadar cesur olabilmiştir. Einstein, Newton fiziğinin kesin doğrular olarak kabul edildiği bir dönemde bu kalıpları kırma cesaretini göstermiştir. Birçok bilim insanı onun fikirlerine şüpheyle yaklaşırken, o evrenin temel yasalarının çok daha karmaşık ve zarif olduğuna inanmış ve bu sezginin peşinden gitmiştir. Bu tavır bana, zorluklarla karşılaştığımda bile kalıpların dışına çıkmam gerektiğini, sorular sormanın ve yenilik peşinde koşmanın ne kadar önemli olduğunu hatırlatıyor.
Kahramanım Einstein’ı bu kadar özel kılan bir başka özellik ise, karmaşık konuları herkesin anlayabileceği şekilde açıklayabilmesiydi. Bilim insanlarının çoğu kendi alanlarında derin bilgi sahibidir, ancak bu bilgileri geniş kitlelere aktarmakta zorlanabilirler. Einstein, bilimsel teorilerini ve düşüncelerini sade bir dille ifade edebilmiştir. Görelilik teorisini anlatırken “Bir elmayı düşünün” ya da “Tren vagonunda oturduğunuzu hayal edin” gibi basit örnekler kullanarak, karmaşık kavramları anlaşılabilir kılmıştır. Bu yaklaşım, öğretmen olarak benim de öğrencilerime karşı tutmam gereken bir aynadır. Karmaşık konuları sade ve anlaşılabilir hale getirmek, bilginin gerçek gücünü ortaya koyar.
Einstein’ın insanlığa ve barışa olan bağlılığı da ona hayranlık duymamın bir başka sebebidir. Sadece bilimsel çalışmalarıyla değil, aynı zamanda sosyal ve politik meselelerde de aktif bir rol almıştır. II. Dünya Savaşı sırasında nükleer enerjinin kontrolsüz kullanımının yaratacağı tehlikelere karşı dünya liderlerini uyarmış ve savaşın dehşetinden insanları koruma çabasına girmiştir. Bu duruş, bilim insanlarının sorumluluğunu anlamamda çok etkili olmuştur. Bilim ve teknoloji, insanlığa fayda sağlamak için vardır ve bu gücün kötüye kullanılmaması gerektiğini savunmak, gerçek bir bilim insanının görevidir.
Einstein, bilimsel başarılarının yanı sıra derin bir insan sevgisiyle tanınırdı. Esprileri, sıra dışı yaşam tarzı ve kuralları sorgulayan tavrı, onun bilim dünyasındaki yerini bir deha olmanın ötesine taşıdı. Albert Einstein, sadece evrenin derinliklerini keşfetmekle kalmadı; aynı zamanda her zaman meraklı, öğrenmeye aç ve hayal kurmaktan asla vazgeçmeyen bir insan olmanın önemini gösterdi. Microsoft Word programındaki o küçük Einstein animasyonu, aslında bu derin karakterin bir yansımasıydı ve onun bilgiye ulaşma arzusunu bize taşımayı hedefliyordu.
Bir gün insanlık, kendisinden önce yaşamış bu büyük dahilerin hayatlarını ve düşüncelerini yapay zekâlarla eğitebilirse, başucumda her zaman bir Albert Einstein taşımak isterim. Belki bir hologram ya da yapay zekâ avatarı, bu büyük bilim insanının merakını ve olaylara bakışını her an yanımda hissetmemi sağlayabilir. Sadece bilimsel bir rehber değil, yaşamın karmaşıklığını ve güzelliğini anlamama yardımcı olacak bir dost gibi… Bu fikir, benim için her zaman büyüleyici olmuştur. Belki de bu sayede, Einstein’ın merakını ve yüksek zekâsını bir nebze olsun hayatıma katabilir ve dünyayı onun gözleriyle görebilirim.
Benim kahramanım Albert Einstein, sadece bir bilim insanı değil; aynı zamanda bir filozof, bir insansever ve bir hayal gücü ustasıdır. Olaylara bakış açısındaki derinlik, hayata duyduğu merak ve insanlığa olan bağlılığı bana her zaman ilham verir. İşte bu yüzden, bir gün Einstein gibi bir akıl hocası yapay zekâ olarak benimle birlikte olsa, onunla konuşmak ve ondan yardım almak benim için büyük bir ayrıcalık olurdu. Çünkü hayatta her zaman meraklı kalmak, hayal kurmak ve insanlığa faydalı olmak, öğrenebileceğimiz en büyük derslerden biridir.