Biz asırlardır tarih yazan bir milletiz ama maalesef son yüz yıldır tarihte tatile çıkmışız. Uyanmak zorundayız.
Adamlar oturduğu yerden, bir gece yarısı, Londra’dan, Newyork’tan, ya da Asya’nın bir ülkesinden iki saatlik sanal bir operasyonla ekonomimizi alt üst ediyorlar ve biz sadece etkiyi azaltacak, baskıyı kıracak geçici önlemler alabiliyoruz, engel olamıyoruz.
Protesto edelim diyoruz ama batı dünyasından aldığımız ürünleri çekince hayatımızı devam ettirecek bir şey kalmıyor geriye. Neredeyse tüm elektrik ve elektronik ve yüksek teknoloji ürünleri dışarıdan geliyor. Hayatımızdan Microsoft’u, Apple ya da IBM i çıkarırsak hayat durur ki Samsung, Toshiba gibi Asya ülkelerinden gelen yüksek teknoloji ürünlerini de aynı kategoride sayıyorum çünkü gün gelir onlarla da problem yaşayabiliriz.
Ekonomide rest çekelim diyoruz ama aldığımızdan daha fazlasını onlara satıyoruz. Yani rest çeksek bizim kaybımız daha büyük olacak. Mesela Amerika’nın Türkiye’ye sattığı mallar toplam dış ticaretinde % 1 in altında, buna karşılık bizim Amerika’ya sattığımız ürünler toplam ihracatımız içerisinde % 5/6 civarında. Yani ticareti kessek biz 6 kat daha fazla zarar ederiz. Avrupa dış ticaretimizin yarısını oluşturuyor. Türkiye’deki 50 bin dolayındaki yabancı firmanın 23 bin civarı Avrupa menşeli ve doğrudan yabancı yatırımın %64 ünü oluşturuyor. Bir çok ekonomiye yön veren yabancı şirket ya Avrupa ya da Amerika menşeli.
Biz onlara mobilya, tekstil, gıda ve maden satıyoruz ki genellikle başka ülkelerden kolayca bulunabilecek şeyler ama onlardan sadece onlarda olan teknoloji ve teknolojik ürünler alıyoruz. Yani kısacası göbekten bağlıyız ve bu yüzden rest falan çekemiyoruz. Onlar dışarıdan yüklendikçe biz; “Ha gayret bunu da atlatacağız biraz daha dayanalım, yastık altında ne varsa bozduralım” diyoruz ama hepsi bir yere kadar…
Anlamamız gereken şu; dünyanın yeni savaş modeli bu… Askerle, tankla, topla yapılan sıcak savaş sadece Ortadoğu’da ve gelişmemiş ülkelerde kaldı artık, çünkü oralarda teknoloji yok.
Biz; Cumhuriyet tarihi boyunca 2000’li yılların başına kadar “Onun kıyafeti, bunun düşünce yapısıyla, ötekinin kimin adamı, berikinin köşe kapmasıyla” uğraşırken gerçek dünyadan ve dünyadaki gelişmelerden kopmuşuz. Üniversitelerimiz bilim üretmek, buluş yapmak yerine ideolojik savaş alanları olmuş, tarihinden ve kökeninden kopuk şekilde yetişmiş yeni bir nesil ülkenin tarihsel dinamiklerine savaş açmış ve bindiği dalı kesmekle meşgul.
Biz her türlü çok çalışmalıyız. Öncelikle ahlakta ve manevi değerlerde sonra teknolojide, sanayide, üretimde vs vs her alanda kendi kendimize yetecek şekilde millileşmek ve birilerine bağımlı olmaktan kurtulmak zorundayız. Yoksa bir şekilde ipin ucu birilerinin elinde olduğu müddetçe daha çok bizimle oynar. Kendi ipimizi kendi elimize almadıkça da yeniden tarih yazmaya başlayamayız.