Ali Özdoğan
Ölümsüzsün ölümsüzsün ölümsüz
Tecerrüd kıl beden tenden o zâil
Çıkıp rûhunda iz’an et ölüm süz
Veren Allah O bâkîdür O fâil
(Ali Özdoğan)
Bir psikolog; “Ölüm en büyük yaramız onun için Gassal dizisi böyle bir ilgiye mazhar oldu” Mealinde kelâm eyleyince, düşündüm ben de..
Acaba ölüm en büyük yaramız mı sahi?
Yoksa yaradılış hikmeti adına en büyük yol göstericimiz mi?
Bize dehşet verip ölümden korkutan, onu öcü gösterip unutturan, sarhoşlukla üzerini örtüp yokmuş gibi yaşamamızı arzu eden; medeniyet-i rezile-i garbiyye dayatması mı yoksa?
Ölüm konusunu konuşanlar dikkat etmeli. Öyle uluorta konuşmamalılar.
Zira;
Can rahmete kavuşunca hemen dedik kaybettik
Hiç kavuşan kaybolur mu vallahi ayıp ettik
Hem sahipsiz miydi geldi ah âdem şu fâniye
O kavuştu da Sâni’ye biz bizi kayıp ettik
(Ali Özdoğan)
Ben’den içerideki benden bî-haber olmak, ölümsüz olan kundaktan teneşir vaktine hiç yaşlanmayan; ‘rûhu ve gönlü, mâzi deyimiyle göynü’ de böyle ölümsüzken ölürmüş zannettiriyor zâhir..
Maneviyata kör, maddiyatta mâhir tek gözlülük, suna suna bize böylesi bir azabı sunup bizi düçar eyledi.
Oysa herkes yüz yaşında da olsa eskiyen bir beden içinde eskimeyen, dâimâ dinamik bir rûhu hisseder ve söyler.
Yakınmak sanki insanın ölmesinden değil, bedenin rûh gibi olmamasından.
Ruh Bâkîden ve bâkî
İzan eyle ey şâki
İlla yaşar illâ ki
Gel verene nazar kıl
(Ali Özdoğan)
Ölüm terhisdir tebdil-i mekandır, ol vatan-ı asliye kavuşmaktır demiş büyükler..
Ölüm, kapısı imiş o ebedi vuslatın
Rüyayı hayat sandım n’olur beni ıslatın
Ta uyanıp göreyim kalksın gözdeki perde
Beden dünyada kalan ruhun işi ne yerde
(Ali Özdoğan)
Muhabbetle..