Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Niyazi KARABULUT

Şahsiyetin İnşası / Niyazi Karabulut

Niyazi Karabulut

Fertlerin toplumsal roller alabilmesi, toplumun bir parçası olabilmesi, tavır alışlarını ve davranış şekillerini gösterebilmesi, daha doğrusu şahsiyet kazanabilmesi için bir sosyalleşme safhasından geçmesi gerekmekte. Bu sosyalleşme safhasında fert, içinde yaşadığı toplumun ve kültürün içinde kendi inşa sürecini tamamlar. Toplumdan aldığı kültür unsurlarını değerlendirerek, analiz ederek, kabul veya reddederek kendine göre bir form oluşturur, bu form o kişinin şahsiyetidir. Toplumsal özellikler bireyin özellikleriyle hamule haline gelerek ona has olur, bu haliyle toplumun bir parçası olma özelliğini de sürdürür. Her toplum, kendi insanlarına kendi kültürel şahsiyetini kazandırdığı gibi, her birey de edindiklerini işler, değerlendirir, ferdileştirir; içselleştirir böylece toplumun değişmesine ve gelişmesine hizmet eder. Toplumun bireyi şekillendirdiği kadar, birey de toplumu şekillendirir. Buna karşılıklı etkileşim diyebiliriz.

Her insan toplumun bir ferdidir, şahıstır… İslam ferde şahsiyet kazandırmak için uğraş verir. Şahsiyeti inşa süreci yoğun bir şuurlaşma ile gerçekleşir… Buna bilinç hali diyebiliriz. Şahsiyet dediğimiz şey bir bakıma insanlık onuru. İnsanı birey olarak gören modern zamanlar ya da insanı hiç görmeyen kadim zamanların hilafına İslam insana şahsiyet kazandırdı. Modern zamanlar, duyarsız, değersiz, gayesiz, kimliksiz, kişiliksiz yığınlar yetiştirmekte… hedefsiz kitleler, duyarsız kalabalıklar yani güruh.

Modern hayatın tahakküm organları çoktur. Niteliksiz çoğunluk, televizyon, medya, politika, popülarizm, reklam… Bu tahakküm unsurları şahsiyetin oluşmasına engeldir. Bu tahakküm unsurlarına karşı bizi koruyacak olan da şahsiyettir. Tüketim fetişizmine, emeksiz yeme aymazlığına, kredi kartı çılgınlığına, reklam soytarılığına şahsiyet olmadan nasıl karşı durulabilir. Haz ve hızın tahakkümünden bizi kurtaracak olan şahsiyet. “İnsanoğlunun bir vadi dolusu altını olsa ikinci bir vadi dolusu daha altın ister.” (Buhârî, Rikak, 10; Müslim, Zekat, 116-119) Şahsiyetli insan eksiklerini tamamlayarak kamil insan olma yolunda seyri sülukunu tamamlar.

“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.”(Tirmizî, Îmân, 12; Nesâî, Îmân, 8.) İslam’ın, insana karşı bakışını bu hadisi şerif özetliyor. Kapitalizm ise insanı tüketen varlık olarak tanımlıyor. Rasulullah(sav) Müslüman insanın inşasını sürdürürken merkeze insanı aldı. Bu anlamda şahsiyet inşa edilen bir şeydir. Şahsiyet insana ait temel hak ve hürriyetlerin tamamını oluşturan “şey”dir. Çünkü şahsiyetsiz insan özgürlüğünden ve haklarından vazgeçer. Hz. Ali Efendimizin şu sözünü hatırlatmak gerekiyor. “Haksızlık karşısında susmayınız; zira hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz.”

Modernizmin ağına düşen insan, değerlerini terk edebilen ama tüketmeyi terk etmeyen insandır. Kapitalizmin ilahları böyle ister. Elbiseyi, makamı, unvanı vel-hasıl her şeyi hızlı bir şekilde tüketir. Tüketir ki kapitalizmin çarkları dönebilsin. Bu tüketim çılgınlığı içerisinde karşısına çıkan her tarzı benimser. Her tarzı benimserken kendine has bir tarz oluşturamaz. Kısaca kendi şahsiyeti ortada kalmaz. Her şahsiyetin rengine bürünen insanın kendi rengi olmaz. Kısaca bulunduğu ortamın rengini alır. Hint kelebeği gibi olur. Daha yaygın bir tabirle bukalemunlaşır.

(Biz) Allahın boyasıyle (boyanmışızdır). Allahdan daha güzel boyası olan kim? Biz ona kulluk edenleriz. (Bakara Sûresi, 138) Allahın boyasıyla boyanamayan insanın alacağı boya şahsiyetsizlik olur. Şahsiyetsiz insan kapitalizmin kuludur. Ahlaki değerleri yoktur. Bu durumdaki insan faziletten zillete doğru yol alır.
İnsan zayıf olarak yaratılmıştır. Doğumun ardından, fiziken gelişirken ruhen de tekamül eder. Böylece “kamil insan” seviyesine ulaşır. İnsanı “eşrefi mahlukat” yapan bildiğiyle amil olması, başka bir deyişle edindiği şahsiyete sahip çıkmasıdır.

Şahıs şahsiyetini koruyarak toplumun medeni seviyesine de katkıda bulunur. Cemiyet böyle teşekkül eder. Vasıfsızlığın atmosferini içselleştiren güruh kalben buğz makamındadır ve asla cemiyet oluşturamaz. Bilinçli suskunluk taşınamayacak bir zillettir. “Dilsiz Şeytan” tanımlaması dehşet vericidir.

Modern zamanda şahsiyetsiz insan, hak etmeden işgal ettiği makamı ve metaı nasıl ele geçirdiğini anlatırken “Merdi Kıpti” misalidir. Bu elde edişi bir yetenek olarak aktarırken kendisinin fevkinde olan insanların haklarını gasbederek mekân tuttuğunu unutur. Bu durum yetmezmiş gibi ehli irfan olanlara tahakküm etmeyi de göze alır. Seviyesizliğin tahakkümünü besleyen en önemli kaynak ekonomi ve makamdır. Eşyalar ihtiyaç için değil, imaj için satın alınır. Topluma görüntü verebilmek için “image maker”ler tutulur. Manikür, pedikür yaptıran Müslüman tipi bu anlayışın ürünüdür.

Başarı herhangi bir şeyin meşruiyet ölçüsü olamaz. Hırsız yaptığı hırsızlığı profesyonelce yapabilir. Olayın başarıyla sonuçlanması hırsızlığa meşruiyet kazandırmaz. Vasıfsızlığın tahakküm ettiği ortamda “vasıf” tamamen “rüküş” gözükebilir. Tam burada şu hadisi şerifi hatırlatalım: Allah’ın Resulü (sav) şöyle buyurdu: “Altı şey, altı yerde gariptir. Mescid, kendisinde namaz kılmayan kavmin arasında gariptir, Mushaf, okunmayan evde gariptir, Kuran, fasık kişinin kalbinde gariptir, Müslüman ve salih bir kadın, zalim ve kötü huylu bir erkeğin elinde gariptir, Müslüman ve salih bir erkek, söz dinlemeyen ve kötü huylu bir kadının elinde gariptir, Âlim, kendisini dinlemeyen bir kavmin arasında gariptir. Allah-u Teâlâ, onları garip bırakanlara kıyamet gününde rahmet nazarıyla bakmaz.”

Çağdaş ilahlar şahsiyete değil; müşteriye ihtiyaç duyar. Maalesef popüler kültür bu tür ilahları çoktan üretmiştir, hatta seri üretime geçmiştir.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER