Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Kategoriler
Sosyal Medya

Sanatkârımızı Tanımak

Doç.Dr.Ahmet KAVLAK Bir iğnenin

Doç.Dr.Ahmet KAVLAK

Bir iğnenin kendi kendine olmadığı, bir harfin kendi kendine çizilmediği, sanatın sanatkârsız olmadığı, cansız atomlardan canlının üretildiği, hissiz atomlardan duyguların var edildiği, şuursuz atomlardan aklın yaratıldığı, bitkilerin çekirdeklerine sıkıştırıldığı, insanların ve hayvanların bir hücrenin içine yazıldığı, onlara ışığı gören gözlerin, sesi işiten kulakların takıldığı bir evrende yaşıyoruz.

Yüz küsur elementten oluşan dünyamızda; elementlerde bulunmayan düşünce, elementlerde bulunmayan hayat, elementlerde bulunmayan haz ve acıya şahitlik ettiğimiz gibi, yine elementlerde bulunmayan kuşların şekillerini, çiçeklerin yapraklarını, böceklerin kanatlarını, organların varlığını müşahede etmekteyiz. Gözümüzle görebildiğimiz tüm bu varlıkların hammaddesinin atomlar olması ve atomların, onlarda bulunmayan sıfatların teşekkülünde istihdam edilmiş olmaları gösteriyor ki, bu canlı denilen organize birliklerin inşasında onlar sadece birer tuğla, birer âlet hükmündedirler.

Çünkü gözümüz bize; bedenimizin, organlarımızın, duyularımızın ve diğer canlıların varlığının hammaddesi olarak atomlardan başka bir şey göstermemektedir. Fakat atomlarda beslenme ve büyüme,  haz ve acı, hür irade ve düşünme bulunmadığı gibi, çiçeğin yaprağının şekli de, kuşun kanadının şekli de, kirazın şekli de bulunmaz. 

Gördüğümüz evrende insan olarak tek düşünen canlı ve aklı olan tek varlığız. Aklımız bize atomlardan meydana gelebilecek şeylerin ya tesadüfen ya da zorunlu olarak olabileceğini göstermektedir. Eğer tesadüfen olmuşsa, o olan şeyde bir gayenin, bir amacın olmaması gerekir. Parçasında amaç bulunan bir şeyin bütünü de amaçlı demektir. Eğer tesadüfen değilse o şeyin olması atomların tabiatından yani onlardaki zorunluluklardan kaynaklanması gerekir. Biz bu zorunlulukların nedenini bilmeyiz, o değişmezlik demek olan zorunluluklara kanun adını veririz. O zorunlulukların bilinmesine ilim, ilmin pratiğe dönüştürülmesine bilim deriz. Eğer bir varlık atomlardan tesadüfen çıkmamışsa zorunluklarla çıkmış demektir. İşte varoluşundaki gayelerin işaretiyle varlıkların tesadüfen olmadığını gördüğümüz gibi, atomlardaki zorunlulukları dile getirmekle değişmezliği ifade etmiş yani bilim yapmış oluruz. Bilim; aynı şartlar altında tekrarlandığında aynı sonuçların alınması şartının yani değişmezliğin ifadesidir.

Eğer bir düşünce bilim olduğu iddiasında ise, iddiasının atomlardaki zorunluluğu ve zorunluluğun şartlarını göstermesi gerekir ki, aynı şartlar altında tekrarlandığında aynı sonuçlar alınabilsin. Tekrarlanma şartları belirtilmemiş iddialar, iddia olarak kalmışlar demektir. Tesadüfe ve tespit edilmemiş zorunluluklara iddiaları bina etmek, varsayımlara bilim unvanı vermek demektir.

Biz “Bilimlerin Işığında Yaratılış” ekibi olarak, bilimin ve bilimselliğin sınırlarını göstermek, iddia ile bilimi ayırmak, faraziye ile kesin olanı birbirinden tefrik etmek, olanı olduğu gibi görmek, sanatkârı sanatıyla tanıtmak, Yaratanı yarattıklarının şahitliği ile akla göstermek, akıl ve doğru bilimin tam olarak ne olduğunu göstermek, Allah’ın sıfatlarını atomlara yükleyen ateizmin aklî ve bilimsel hatalarını göstermek ve insanları bilgilendirmek için alanında uzman olan bilim insanlarımızla bilimselliğin sınırları içinde doğruları ve yanlışları gerekçeleriyle göstermekteyiz.

Kaynak: https://bilimlerisigindayaratilis.org/sanatkarimizi-tanimak/