Her toplumun varlığını devam ettirmesinde, yaşam parmaklarının bilek olmasında etkili olan ayakta kalmasını sağlayan “görünmeyen dinamikleri” vardır. Manevi temel taşları olmayan veya terk ederek unutan toplumların etkisi hiç olmadığı gibi ömürleri de kısa olmuştur. Tarih varaklarına iz bırakmaları da mümkün değildir. Mazinin yaprak tomarının içine reel gözle nazar ettiğimizde bunu net olarak görmemiz olağandır.
Dinamikler söz, hareket, yaşantı ve eserleriyle, toplumun ihtiyacı olan değerler bütününü sunar, birlik ve beraberliği sağlar, sevgi, saygı, hürmet tohumlarını gönül türabına ekerek, gerçek kardeşliğin, dostluğun filizlenerek yayılmasına etken olur. Genç filizlerin özgüveninin gönül toprağında kökleşmesine ve özgüvenin perçinlenmesine nimet olur.
Her il ve belde de, bıraktıkları izlerle beraber olan unuttuğumuz ve unutturulduğumuz nice dinamiklerimiz vardır. İlimizin sınırları içerisinde de yüzlercesi bulunmaktadır. Bunlardan biri de “gönül eri” olan Yunus Emre’dir.
O ; kendini, inandığı ve doğru olarak kabul ettiği değerler bütününe adayandır. Hak bildiklerini söz, davranış ve yaşantısıyla, gönül aynasından çevresindeki ayinelere yansıtandır.
Deryanın derinliğine dalışlar yaparak, gizemli alemden bulduklarını, kardeşlerine, mutluluğu için sunan ve çabalayandır. Sunduklarından ders ve ibret alınması için çaba ve gayret gösterendir. Huzur ve mutluluk güneşinin ışınlarının ulaşması için kendisi yaşayarak, uygulayarak örnek sunandır.
Hakkı sevenlerin bütün insanlığı kardeş olarak kabul ettiğini, kolayı başarmanın mühim olmadığını, önemli olanın zoru başarmak olduğunu, gönül yıkanların iki cihanın bedbaht insanı olacağını, etik erdemler bütününün mükemmeliyet merdiveninin basamaklarında ilerlemede güç ve kuvvet sağlayacağını, gönüllere mızrakla nakış gibi işleyendir.
İyilik ve cömertlik hamuru ile yoğrulmuş olanların dünya düşkünleriyle bir olamayacağını, şahsı kıymetinin yaptığı güzelliklerle orantılı olacağını, dostlarını denemeden seçip çoğaltanların bir takım ağır taşları yüklenmeye çalışandan farksız olduğunu, baştan savma yapılan işlerin göz doldurmadığı gibi yapanın da gönlünü dolduramayacağını, yapılanların vicdan terazisinde tartılması gerektiğini, kişinin daima kendi aynasına bakıp kendisini sorgulaması gerektiğini hep savunandır.
Kalp aynasına düşen muştu ziyalarının, insanı kömürden elmasa ulaştırdığını ama bunun kıymetinin bilinmesi gerektiğini, dillerin söylemesinin etkili olmayacağını, halimizin lisanının daha tesirli olacağını, mezarlıktaki odamızda dünya saltanatının hiçbir hükmünün olamayacağını, heybemizde götürdüğümüz güzelliklerin karanlık odayı aydınlatacağını, mevsimlik dünya zaman diliminde daima Muştular İlkesine göre yaşam kurmamız gerektiğini hararetle haykırandır.
Kötü işlere iyi isim takmanın yanlışlığını, gözün vazifesi görmek olduğu halde kendisini göremediğini, her şeyin bir akış içerisinde olduğunu, ömür havuzunun ebediyet denizine gece gündüz durmadan akarak boşaldığını, fani şeylere olan sevgi ve muhabbetimizin son nefesle biteceğini, olgun insanların sözlerinin ve duruşlarının dolgun olması gerektiğini, dünyanın ve ecelin avucunda kuş misali olduğumuzdan kalplerimizin de onun gibi sürekli ürpermesinin gerekliliğini vurgulayandır.
İbni Sina’nın ; “Dünya , yıkılacak şeyleri yapma, dağılacak şeyleri toplama yeridir. İnsan ebedi kalmaya değil, ebedi kalacak eserleri bırakmaya muktedirdir. Topladığın mal başkalarına, harcadığın mal sana aittir.” Prensiplerini kendisine ilke edinen ve bizlere sunandır.
Yunus Emre ; susuzluktan gönülleri çöl sahraları gibi çağlayanlara, yaz sıcağındaki bir çağlayan gibidir. Bizler, bu çağlayanın damlalarından içelim ki, sevmeyerek bakanlardan değil, severek bakanlardan olalım.