Kapılar ve köprüler, hayat denilen sırlar yumağının sırlı noktaları…
Kokusuyla ve rengiyle insana buseler sunan bir gül, yaratanla yaratılan arasında bir köprü. Güle bakan, onun yaratılış güzelliğini gören insan, gül köprüsüyle Allah’a ulaşıyor.
Hazreti İbrahim’e yol gösteren güneş ve yıldızlar birer köprü.
Yunus’u Allah’a götüren “Sarı çiçek” bir köprü.
Her nesne, her varlık; insanın, yaratıcıya ulaşmasını, onu tanımasını sağlayan birer köprü.
Su içip zehir yapan yılan bir köprü, su içip bal yapan arı bir köprü, su içip yumurta yapan tavuk bir köprü, su içip süt yapan koyun bir köprü, su içip et olan balık bir köprü, su içip gül veren ağaç bir köprü..
Milyarlarca köprülerin kurulu olduğu bir dünya, bir kâinat ve bir hayat… Bu köprüler; akla köprüler, vicdana köprüler, ruha köprüler, tefekküre köprüler… İnsanı, varlığın asıl sahibine götüren köprüler…
Tohum ağaca kapı, ağaç ise meyveye köprü…
İnsan aklı, kapılarda ve köprülerde takılmayıp, bir kuru çubuğa meyveyi takanı bulma ve bilme durumunda olursa kapılar da köprüler de vazifesini yapmış olacaktır.
* * *
Kapılar ve köprüler; insanın varoluş serüveninde doğumdan ölüme, ölümden ebediyet yurduna kadar sürecek hayat yolculuğunun önemli basamaklarını oluşturmaktadır.
Cenab-ı Allah’ın lütfu ve emri ile yokluk âleminden varlık âlemine çıktığımız, mahiyeti bizce meçhul olan o an, hayat yolculuğumuzun ilk kapısı… Yokluk karanlıklarından varlık âlemine çıkış mutluluğunu tattığımız kapı…
İnsan, milyarlarca ihtimal yolları içinde, yokluk ve hiçlik karanlıklarında bırakılmayıp, ona vücut nimeti giydiriliyor, vücut nimetiyle birlikte hayat tattırılıyor, cansız bırakılmıyor, bitki olmuyor, ağaç olmuyor, hayvan olmuyor, insan olarak tercih edilip dünyaya gönderiliyor.
İnsanın gerek ruhunun yaratılması, gerekse maddi vücudunun yaratılış serüveni içinde her nokta bir düğüm, her düğüm bir kapı ve bir köprü…
Binlerce cilt kitaba konu olacak insan yaratılışının dünya serüveninde anne rahminde başlayan yolculukla, ardı ardına kapılar geçilerek bir damla sudan, kan pıhtısına, kan pıhtısından et parçasına ve et parçasının muhtelif zamanlarda aldığı şekil ve tavırlarla, “insan siması ve hilkati” giydirilmiş bir can’ın dünyaya gelişi…
Doğumla yeni bir özellik arz eden insan yolculuğunun bundan sonraki safhaları ise, çocukluk, gençlik, ihtiyarlık gibi üç önemli kapının geçilip üç önemli dönemin yaşandığı dünya hayatı ve buradan da kabir, haşir ve sırat köprüsü güzergâhını takip eden bir mucizevî ilahî yolculuk…
İnsana verilen vücutta, ruhun dünya ile irtibatını sağlayacak pek çok kapı ve pencereler açılmış.
Göz bir pencere, ruh bu âlemi o pencereden seyretmektedir.
Sesler için kulak, kokular için burun, tatlar için dil, manalar için ise akıl, insan ruhundaki duygulara açılan kapılardır.
* * *
İnsan hayatının, hemen hemen her noktasında kapılar ve köprüleri görmek mümkündür.
Her hayrın başı olarak kabul edilen, “bismillah” aynı zamanda insan için günlük yaşantısının da bir kapısıdır. İnsan günlük yaşantısına bismillah kapısından girerek başlamalıdır.
Kur’an, Allah’a ulaşma yolunun bir kapısı ve köprüsüdür.
Peygamberimiz Hazreti Muhammed (a.s.v.); risaletiyle dünyanın kapısını açtığı gibi, ubudiyetiyle de âhiretin kapısını açmıştır.
Salavat, âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e (s.a.v.) ulaşılacak yolun kapısı ve köprüsüdür.
Peygamberimiz Hz. Muhammed (a.s.m.) ilmin şehri, Hazreti Ali ( r.a.) efendimiz ise ilmin kapısıdır.
Fatiha, ebediyet âlemlerine gitmiş ruhlara ulaşmanın kapısı ve köprüsüdür.
Namaz, kul için miracın kapısıdır.
İstişare, hikmetli iş yapmanın kapısı ve köprüsüdür.
Selamlaşmak, en medeni hareket olup, insanlar arasındaki diyalogların kapısı ve köprüsüdür.
Şükür, rızkın ve bereketin kapısıdır.
Dua, kulluk acziyetinin ve kulluk şuurunun kapısıdır.
İbadetler, kulluğa giriş kapısıdır.
Sadaka, bela ve musibet kapısını kapatan en önemli sırdır.
Toprak, Allah’ın rahmet hazinelerinin bir kapısıdır.
Kabir, ahiret âlemine açılmış bir kapıdır.
Tövbe, günahlardan kurtuluşun kapısıdır.
Dünyevî dostlar ve rütbeler, ancak kabir kapısına kadardır.
Kibir, insanları yalnızlığa çeken bir kapı olduğu gibi, tevazu da insanlara dost kazandıran bir başka önemli kapıdır.
Şefkat, anneyi yavruya bağlayan bir köprüdür.
Zekât, fakirlerle zenginler arasında bir köprüdür.
Uyku, uyanıklık âlemi ile madde ötesi âlem arasında bir köprüdür.
Berzah, dünya ile ahiret arasında bir köprüdür.
Bahar, kış ile yaz arasında bir köprüdür.
Hırs, zarar görmenin kapısıdır.
Alkol, bütün kötülüklerin anası olmak bakımından kötülüklere giriş kapısıdır.
Yalan, aile ve toplumun yıkılış kapısıdır.
* * *
Bilgi ve ilim ise hikmet kapıları ve köprüleridir. İnsan bilmediklerini ilimle öğrenecektir. Öğrenme sürecinde, söz ve yazı mananın birer köprüsüdür.
İnsanlar, hayatları boyunca öğrenmeye, tekemmül edip gelişmeye müsait yaratıldıkları için, birbirlerinin tecrübelerine, düşüncelerine, fikirlerine ihtiyaç duymaktadırlar.
Bir kişinin yaşadığı bir olay, okuduğumuz bir kitap, duyduğumuz bir hikmetli söz bazen dünyamızı değiştirir, yanlışlarımızı sonlandırır. Bu bakımdan hayatta yaşanan her olayı, yazılan her kitabı, söylenen her sözü, birer kapı ve köprü olarak görmek gerekir.
Önüne konulan binlerce yararlı kapı ve köprüye rağmen, hayatı kendisi için bir çıkmaz yapanların içine düştüğü girdaptan kurtuluşları için herkesin birbirine yardımcı olup, birbirine el verip, birbirine köprü ve kapı olması gerekir. Çünkü, insanî şefkat ve sevgi bunu gerektirir.
Ve sığınılacak son kapı…
Büyük velilerden Beyazıd-ı Bistami ( k.s.) Hazretleri öldüğünde sual melekleri; “Ya imam gel bakalım, dünyadan ne getirdin?” dediklerinde, o da meleklere; “Bir fakir, bir sultanın kapısına geldiğinde ona ne getirdin diye sormazlar, belki ne istiyorsun diye sorarlar.” Cevabını verir.
Sığınılacak son kapı, O sultanın kapısı… Allah’ın huzuru… Huzur kapısı…
Zararlı kapıları kapatıp, zararlı köprüleri atıp, kulluk sınavını kazanarak yararlı ve hayırlı kapılar ve köprülerle ebedi huzura kavuşanlara ne mutlu…
Güzel günler dileğiyle.