Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Sosyal Medya
Niyazi KARABULUT
YAZARIN TÜM YAZILARI

Muhafazakârlığı Muhafaza Etmek

Niyazi Karabulut

Muhafaza kelimesi ile hafıza kelimesi aynı köktendir. Peki muhafazakarlık nedir? Muhafazakârlık veya tutuculuk, geleneksel toplumsal etmenlerin korunmasını destekleyen politik ve toplumsal felsefedir. Böyle tarif ediyor sosyal ansiklopedi Wikipedia.

Kişilerin kendisini tarif etmek için kullandığı muhafazakârlık. Bu anlamda muhafazakârlık, değişime duyulan bir tepkiyi ifade etmek için kullanılır. Literatürde kullanılan muhafazakârlık, insanın akıl, bilgi ve birikim bakımından sınırlılığına inanan, bir toplumun tarihsel olarak sahip olduğu aile, gelenek ve din gibi değer ve kurumlarını temel alan, radikal değişimleri ifade eden sağ ve sol siyasi projeleri reddederek ılımlı ve tedrici değişimi savunan ve siyaseti, bu değer ve kurumları sarsmayacak bir çerçeve içinde sınırlı bir etkinlik alanı olarak gören bir düşünce stili, bir fikir geleneği ve bir siyasi ideolojidir.

Muhafazanın hafızayla aynı kökten olduğunu yukarıda söylemiştik. Hafıza insan için en önemli özelliklerden birisidir. Hafızası olmayanın kimliği olmaz. Kimliği olmayanın kişiliği, kişiliği olmayanın varlığı olmaz. Var olduğumuzun farkındalığı hafızaya ihtiyaç duyar.

Türkiye’de yanlış bir kullanımla muhafazakârlık sağ politika ile ilişkilendirilir. Aslında sol politik söylem sağ söylemden daha muhafazakârdır. Sağ diye nitelendirdiğimiz kesim ise liberal görüşe daha yakındır. Sağ ve sol kesimden kendisini islamla ilişkilendirenler ise İslamcılara(!) göre light Müslüman. Milliyetçilerin Müslümanlığı ise milletimin dinidir, hürmete layıktır, anlayışı üzere şekillenmiştir. Bu ayrımları sosyolojik bir satıh okuması olarak yapıyorum. İslam toplumsal yaşanan bir din olmasına rağmen iman dediğimiz şey bireyseldir. Burası konumuzun sınırlarını zorladığından bu kadarlıkla yetinelim.

Müslümanlar on dört asırdan beri varlık mücadelesi veriyorlar. Daha doğuşundan itibaren bulunduğu coğrafyada kendisini kabul ettirmek için oldukça çaba sarfetmiş; belli bir güce eriştikten sonra Roma ve Sasani imparatorluğu gibi iki süper güçle karşı karşıya gelmiştir. Haçlı seferleri, Moğol istilası hep İslamın ve Müslümanların var olma tarihinin bir parçasıdır. Endülüs’ten, Sicilya’dan, Balkanlar’dan Müslümanların kovulması hep bu ölüm kalım savaşının tezahürleridir. Bu gün dünyada bulunan Müslümanların kahir ekseriyeti bu durumun farkında mıdır? Ne gezer! Bu bilinç eksikliği korkarım ki Anadolu’yu Endülüs’ün akıbetine uğraması sonucuna götürmez.

İslam’ı cami imamlarının mihrapta giydikleri cübbe misali muvakkat zamanların bir aksesuarı olarak gören Müslüman tipolojisi bizde oldukça görünür ve yaygındır. Bizzat islamın taşıyıcı vasfını içselleştiremeyen ve Müslümanlığı belli zamanların ve mekanların inhisarına hasreden genel olarak da politik bir enstrüman gören bir tipolojiden bahsediyorum. Siyasette ve toplumda yoğun olarak karşılaşılan bu anlayış sürekli olarak birbirini besleyerek toplum nezdinde meşruluk kazanmıştır. İşte bu vahim durum geleceğe dair beklentilerimizin negatif bir izlekte ilerlemesini haklı göstermektedir.

Kurtuluş için reçeteler vermek hadsizliğine düşmeden sadece şu kadarını söyleme hakkını kendimi de bu topluluğun bir ferdi olarak gördüğümden elde tutmuş oluyorum. Müslüman kimliğinin asli unsuru yani olmazsa olmazı olan ve kitap ve sünnet olarak ifade edilen kaynakları bir hayat anlayışı olarak hayatın bütün alanlarına hâkim kılmadığımız müddetçe diğer muhafazakârlıklarımızın bize bir yararı olmayacaktır.
Muhafazakârlığımızın muhafaza edilecek ana unsurlardan uzaklaşarak tali unsurların muhafazası için cansiperane çaba sarf etmemiz hafızamızla olan bağımızı kopardığı gibi yanlış tedavinin uygulanması sonucu sıhhat bulamayan hastanın durumu gibi hafızamızı dumura uğratıyor. Muhafazakârlığın muhafızı olmak için neleri muhafaza etmek gerektiğini ilk önce öğrenmeli.

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER